Rezonans; kelime anlamı olarak iletişime geçme ve uyumlanma demektir. İki sinyal rezonansa girdiğinde birbiriyle etkileşir, etkileşimden dolayı eninde sonunda uyumlanır ve beraber titreşmeye başlar.

Canlı varlık içerisinde biyokimyasal bakış ile açıklanamayacak bir can enerjisi taşır. Şöyle ki bir tek hücrenin içerisinde sadece bir saniye içerisinde 10.000 den fazla biyokimyasal reaksiyon olmaktadır ve tüm hücreleri organları ve o canlının bütününü düşündüğümüzde, bu bütünün uyumu için biyokimyasal düzlemin daha üzerinde bir kontrol mekanizmasının olduğunu düşünmek tek çıkar yoldur. Çünkü tüm bu işleyişi için maddesel yollarla giden “biyokimya” fazlası ile yavaş kalacaktır.  

Tüm canlı yapılar, hücreler, organlar birbiriyle frekanslar düzeyinde iletişim halinde olmalıdır ki bu büyük organizasyonun varlığı sadece bu şekilde mümkün olabilir. Bu bakış açısından elektriksel sinyaller hücrenin içerisinde olan kimyasal değişikliklerin önündedir ve kimyasal reaksiyon sadece frekans düzeyindeki etkileşimden sonra ya da onunla birlikte olabilir. Rezonans terapileri vücuttaki elektriksel sinyallerin düzenlenmesi ve ilaçlar vb gibi kimyasal yollarla değil (madde ile değil) vücudun daha doğrusu ruhsal+fiziksel olarak tanımlayacağımız o “bütünün” enerji ile etkilenmesi amacını güder.

Madde aslında enerjidir. Maddesel görüntü gerçeğin boyutlarından sadece birisidir. Bedenimizdeki her bir hücre ve dahası aslında, dünyadaki canlı cansız tüm nesnelerin kendine özel bir titreşimi bulunur. Bazı maddelerin canlılıkla uyumlu olduğu (mineraller…) bazılarının ise canlılıkla (biyolojik varlıklarla) uyumlu olmayıp varlıkları ile bozucu alanlar yarattıkları (örneğin ağır metaller) ve bunun hastalıklarla bağlantılı olabileceği bilinmektedir.

Rezonansa girmek iki sinyalin birbiri ile etkileşime girmesi demek olduğuna göre rezonans terapileri vücudun frekanslar yolu ile etkilenmesi ve enerjetik bazda değişiklikler yaratılması anlamını taşır. Rezonans Terapi benzer bir bakış açısıyla hastalıklara neden olan yabancı frekansları (örneğin ağır metaller gibi problemli frekansları) ilaç kullanmadan veya hastaya zarar vermeden vücudumuzdan uzaklaştırmak için yapılan girişimsel olmayan bir yaklaşım olarak da tanımlanabilir.  Vücudumuzda negatif frekanslar üreten patojenler/toksiklere ait frekanslar ya da vücudun hastalıklı bölgesinden alınan frekanslar elektriksel bir dönüştürücü kullanılarak temizlenebilir.  Sonuç olarak hücrenin bilgi alışverişi normal haline döner ve bunun getirdiği şey çok üst seviyede bir “uyum” halidir.

Vücudumuzdaki frekansları değiştirme, kötü/canlılıkla uyumsuz frekansları azaltma, biyolojik varlığımızla uyumlu frekansları çoğaltma sürecinin kökleri akupunktur deneyimlerinden gelir ancak asıl gelişim konunun “homeopati” ile bağlantılırmasından sonra olmuştur.  Artık teknolojik bu yöntem her geçen gün daha da geliştirilmektedir.